Üstün Yetenekli Çocuğu Anlamada Püf Noktaları
|Üstün Yetenekli Çocuğu Anlamada Püf Noktaları
Arkadaşlar, çocuklarımızın erken tanılanmasının ve potansiyellerine uygun eğitilmelerinin önemine sürekli vurgu yapıyoruz. Sakarya Bilim ve Sanat Merkezi’nde Danışman/Mentör ve Üstün Yetenek Uzmanı Yıldıray Çamdeviren’in Üstün Yetenekli Çocuğu Anlamada Püf Noktaları başlığıyla kaleme aldığı yazıyı sizlerle paylaşıyorum.
Bizler için çocuklarımızın ne kadar zeki oldukları her zaman merak konusu olmuştur. Çocuklarımızın ilk bebeklik dönemlerinden itibaren ortaya koydukları davranışları, onların zekâ gelişim düzeyleri ile ilgili olarak bizlere fikir verebilmektedir.
Bebeklerde emekleme yaşı ortalama 7-8 aydır. Buna göre; bu ortalamadan daha önceki aylarda emekleyen çocukların zekâ düzeylerinin akranlarına göre daha üst düzeyde olduğu söylenebilir.
Bunu şöyle izah edelim dilerseniz. İlk aylarda hareket kabiliyeti sınırlı ortamlarda hayatına devam eden bebeğin çevresini öğrenme yönünde isteğinin oluşması, onun zihinsel gelişimi ile doğrudan ilgilidir. Buna göre erken emekleyen bebeğin akranlarına nazaran daha zeki olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek…
Merak duygusu üst düzeyde bir bebek, çevresini keşfedebilmek için beşiğinden uzaklaşmak durumundadır. Bu merak duygusu, farklı nesne ve olayları tanıma isteği, zekanın bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Emekleyerek evin odalarını ve diğer bölümlerini keşfeden bebeğe artık bu bilgiler yeterli gelmeyecektir. Zeka gelişimi üst düzeyde olan bebek, daha fazla öğrenebilmek için daha da uzaklara gitmek zorunda kalacaktır. Bu durum yürüme becerisini erkenden kazanmasına yardımcı olacaktır. Ortalama olarak 12-13 üncü aylardan sonra çocukların yürümeye başladığı düşünüldüğünde, bu aylardan daha erken yürüyen bebeklerin zeka gelişimlerinin akranlarına oranla daha üst düzeyde olduğunu söyleyebiliriz..
Hala öğrendikleriyle yetinmeyen çocuğun zeka gelişim hızına bağlı olarak konuşmaya başladığını görmemiz mümkündür. Yürüyerek ulaşamadığı bilgilere artık sorarak ulaşmayı deneyen çocukların konuşmaya başlama yaşları, onların zihinsel gelişim düzeyleri ile doğrudan ilgilidir. Buna göre ortalama 36 aydan önce anlamlı ve akıcı konuşmaya başlayan çocuklarda üstün yeteneğin varlığından söz edebiliriz..
Zihinsel yeteneğin gelişim hızına bağlı olarak gelişen bu becerilerin son basamağı okuma ve yazma dönemidir ki; zeki olarak nitelendirdiğimiz çocukların sıkça 3-5 yaş aralığında veya daha öncesinde okumaya geçmelerinin altında yatan gerçek de budur. Artık sorarak ve konuşarak elde edemediği enteresan bilgilere ulaşmanın en kolay yolunun; internet, televizyon, gazete ve dergilerde yer alan yazıları okumakla mümkün olacağını fark eden çocuk, okuma ve yazma becerisini kazanmaya başlar..
Anne ve babalar, bu becerilerin ortalama dönemlerden önce çocuklarında ortaya çıktığını gözlemlemişlerse şunu iyi bilmeliler. Çocukları zihinsel ve özel yetenekler açısından akranlarından daha önde bulunmaktadır.
Burada çocuğun gelişimi ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken husus; bu becerilerin çocuğun ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkmasıdır. Yani hiçbir çocuk gerek duymadıkça emeklemiyor, yürümüyor, konuşmuyor ve okuyup yazmıyor. Bu becerilerin kazanılması erken veya geç olması ya da normal süresinde gerçekleşmesi hep zihinsel gelişim ve düzeyiyle alakalıdır..
Toplum içerisinde gelişen ve büyüyen yanlış bir inanışın düzeltilmesi açısından şu gerçeği ifade etmede fayda var.
Nedir bu yanlış inanış? İlkokuldan önce okuma ve yazmaya başlayan çocukların asla okuma ve yazmaya geçirilmemesi ve daha da ileri gidilerek öğrenme girişimlerine engel olunması görüşüdür.
Bu oldukça yanlış bir düşüncedir. Bu, üstün zihinsel yapısı bulunan bir çocuğun donanımına ve natural yeteneklerine darbe vurmakla eşdeğer bir tutumdur.
Üstün yetenekli çocuğun gelişiminin bir gereği olarak ortaya çıkan bu talebi yok saymak, engel olmaya çalışmak, onun bu üstün özelliklerini daha işin başında ret etmek demektir..
Okul öncesi yaş grubunda erken okuma yazmaya becerisi kazanan çocuklarla ilgili olarak oluşan bu yanlış tutumdan daha vahim olanı da, birçok öğretmenin bu düşünceye çanak tutuyor olmasıdır. Onlara göre; çocuk ilkokula başlamadan önce okuma yazama bildiğinden, birinci sınıfta akranları okuma yazma öğrenirken onun canı sıkılacak ve okuldan soğuyacaktır. Maalesef bu yanlış inanışlardan ötürü, birçok üstün yetenekli çocuk heba edilerek normalleşmeye terk edilmektedir. Eğer bu çocukların okuma-yazma ve diğer yetenekleri bir ihtiyaca bağlı olarak ortaya çıkıyorsa, vakit geçirmeden bu çocukların bu talepleri doğru bir yaklaşımla giderilmeye çalışılmalıdır. Bir çocuk erken yaşlarda okuyorsa, ona bir öğretmen veya okuma ve yazma öğretimini kurallı gerçekleştiren bir öğretici bulunması gerekmektedir. Buna göre; bu özelliklere sahip çocukların, bir okulda ya da merkezde ki; bu bilim ve sanat merkezleri de olabilir, vakit geçirmeden okuma ve yazma öğretimine alınmaları gerekmektedir.