Disleksiyi Anaokulu Çağında Teşhis Etmek
|Disleksiyi Anaokulu Çağında Teşhis Etmek
Arkadaşlar disleksi derneği sayfasında yayınlanan yazıyı sizlerle paylaşıyorum.
6. sınıfa giden Josh Thibeau kendini bildiğinden beri okuma zorluğu yaşıyor. Kişisel hedefi ise tek bir Harry Potter kitabını sonuna kadar okuyabilmek.
Birinci sınıftayken Josh’un ailesi onu Boston Çocuk Hastanesi’nde disleksinin genetiğinin araştırıldığı bir araştırmaya kaydettirdi. O zamandan itibaren Josh’un beyninin düzenli MR’ları çekildi.
Hem Josh’da hem de üç biyolojik kardeşinin hepsinde de değişen seviyelerde disleksi var. Josh neredeyse her gün beyninin akranlarınınkinden daha farklı çalıştığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda. Josh bu farkları göstermek için beyninin taramalarını bile onlarla paylaşmış. Ama bazı çocuklar hala durumu anlamıyor.
“’Sen aptal mısın?’ diye soran bir öğrenci bile vardı. Çünkü benim beynim farklı bir şekilde çalışıyordu. Ben de ona, ‘Hayır ben aptal değilim, ben sadece dislektiğim’ dedim” diye anlatıyor Josh.
Okuma Öncesi Beyin
Amerika’daki her sınıfta ortalama bir ya da iki çocukta beyine dayalı bir öğrenme bozukluğu olan ve okumayı zorlaştıran disleksi görülüyor.
Uzmanlar, DEHB ya da otizm gibi nörogelişimsel bozukluklarla kıyaslandığında, disleksi üzerine yapılan araştırmaların çok daha ileri gittiğini söylüyor. Bunun bir sebebi de disleksinin kendini çok belirgin bir davranışta açığa çıkarması: Oldukça temel bir davranış olan okumak.
Yeni yapılan bir araştırma, çocuklar henüz okumayı öğrenmeden bile disleksinin yakalanabileceğini gösteriyor. Ve erken teşhis, anne babaların, eğitimcilerin ve doktorların bu davranış bozukluğuyla mücadele etme şekillerini derinden etkilemeye başlayabilir.
Yakın bir zamana kadar (hatta bazen bugün bile) okuma zorluğu yaşayan çocukların zeki olmadıkları ya da motivasyonlarının düşük olduğu düşünülürdü. Şimdi bunun doğru olmadığı netleşti: Disleksi beyin devresindeki fizyolojik farklılıklardan kaynaklanıyor. Bu farklılıklar, çocukların, ses birimi (fonem) denen dilin küçük parçaları ile işlem yapmalarını zorlaştırıyor ve bu konuda daha az becerikli olmalarına sebep oluyor. Bu çocuklar için okumaya giden yol çoğunlukla bocalama, kaygı ve yetersizlik duygularıyla dolu.
Araştırmacılar anaokulu çocuklarından – çocuklar daha okumadan – alınan beyin ölçümlerinin, çocukların okuma konusunda ne kadar iyi ya da kötü olacağı tahminlerini belirgin bir şekilde güçlendirdiğini söylüyor.
Disleksiyi Beyin MR’ında Görmek
MR teknolojisini kullanan araştırmacılar, artık disleksi ile ilişkili olan spesifik bir sinir yolunun – beynin sol yarım küresinde yer alan beyaz bir yol – yerini belirleyebiliyorlar. İsmi; yay demeti (arcuate fasciculus).
“Bu, beynin ön kısmındaki dil alanları ile şakak temporal lobundaki dil için önemli olan alanların ilişki kurmasını sağlayan kemer şeklinde bir lif demeti” diyor nörobilimci Elizabeth Norton.
Norton anaokulundaki çocukların beyin incelemelerini nasıl yorumladıklarını şöyle anlatıyor: “Henüz anaokulundayken bile okuma öncesi yüksek puanlar alan çocukların arcuate fasciculus‘u hem daha büyük hem de daha iyi organize. Diğer taraftan sıfır puan alan bir çocuğun çok küçük ve pek de organize olmayan birarcuate fasciculus‘u bulunuyor. Henüz çocukların beyninin resmini çekip, ‘Evet bu çocuk dislektik olacak’ demeye hazır değiliz, ancak bu noktaya gittikçe yaklaşıyoruz.”
Norton’un meslektaşı nörobilimci ve pediatri yardımcı profesörü Nadine Gaab de 4 aya kadar olan bebeklerin beyinlerini inceliyor. Gaab’e göre doğumda ya da doğumdan kısa bir zaman sonra, çocukların beyin yapıları, disleksinin gelişim belirtilerini gösterebiliyor. Gaab’in en büyük ümidi, yaptıkları araştırmaların bir gün sınıflara kadar girmesi ve ‘disleksi paradoksu’ adını verdiği şeyin ortadan kaldırılması.
“Bazı araştırmalar müdahalenin en çok anaokulunda ya da birinci sınıfta etkili olduğunu söylüyor. Yine de disleksi teşhisi için birkaç yıl boyunca – ikinci sınıfın sonu, üçüncü sınıfın başı – okuma başarısızlığı yaşamanız gerekiyor. İşte paradoks burada başlıyor.”
Eğer bu erken beyin taramalarının disleksiyi önceden tahmin ettiği kanıtlanırsa, bu kez erken müdahalenin neler olması gerektiği gibi yeni sorular ortaya çıkacak. Erken teşhisin en temel hedeflerinden birisi, disleksinin kötü ününü ortadan kaldırmak için çocuklara yardımcı olmak.
Öğrenme problemleriyle – çoğunlukla disleksi ile – ilişkili kaygı yaşayan çocukları tedavi eden nöropsikolog Kelly Lowery, “Onlardan okumalarını istediğiniz zaman ağlayan öğrencilerim var. Bu bir travma deneyimidir” diyor.
Saklaması Zor Bir Sorun
Dil temelli öğrenme yetersizlikleri alanında uzman olan Carroll Okulu’ndaki öğrencilerin bazıları artık disleksi sorunlarını bir sır olarak saklamak zorunda değiller. Gözlükleri olmadan kelimeleri göremediklerini söylemek ya da kendilerine okuması için arkadaşlarından rica etmek gibi birçok yöntem kullanan bu öğrenciler, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Ben kelimeyi mırıldanırdım ya da gerçekten çok sessiz bir şekilde söylerdim ve böylece söylemiş gibi yapardım.”
“Koridorda koşarak kaçtığımı biliyorum. Özellikle bir çocuk vardı. Bana bağırırdı, beni yakalayıp ‘Sen okuyamıyorsun, şimdiye kadar öğrenmiş olman gerekirdi, sen yedinci sınıftasın!’ gibi şeyler söylerdi. Öğretmenler ise sadece seyrederlerdi. Okulda pek eğlenmezdim yani.”
“Her gün hasta numarası yaptığımı hatırlıyorum. 6, 7 ve 8. sınıflar hayatının en güzel yılları derler ama benim için işkenceydi.”
Sadece özel bir okula gidecek kadar şanslı olan çocuklar değil, keşke tüm çocuklar teşhis edilebilse ve küçük sınıflarda çok daha erken yaşlarda birebir günlük derslerle dil temelli okuma desteği alabilseler. Ancak araştırmacı Nadine Gaab, her okulun elini taşın altına koymaya niyetli olmadığını keşfettiğinde şaşırdığını söylüyor.
“Okulların bazıları bu konuya çok açıktı ve her yeni gelen anaokulu öğrencisini test etmemizden mutluluk duyuyorlardı. Ancak bize ‘Kusura bakmayın sizi istemiyoruz. Çünkü eğer risk altındaki çocuklar teşhis edilirse ve bizimde bu konuda bir şeyler yapmak için yeterli kaynağımız olmazsa, aileler bizimle ilgili hayal kırıklığı yaşayabilirler’ diyen okullar da vardı”
Araştırmacılar her çocuğa MR yapılmasını önermiyor. Ancak eğer bir çocuğun aile geçmişinde disleksi varsa ve eğer çocuk okuma sorunlarına yönelik erken belirtiler gösteriyorsa, teşhisi sağlayan bir beyin taraması, uzun yıllar sürecek bir akademik başarısızlığın önünü kesebiliyor.
Bir Annenin Görüşü
Bir araştırma konusu olan ve nasıl öğrendiğini anlamayı başaran bir öğretmen bulmak için sayısız okul değiştiren bir çocuk olarak Josh Thibeau, artık kendi beyninin benzersizliğini takdir ediyor.
“Bana beynim bir kütüphane olarak tarif edildi. Artık onun sürekli değişen bir labirent olduğunu düşünüyorum. Umarım bir gün tek bir düz çizgi olacak. Benim ulaşmaya ihtiyacım olan şey o.”
Josh’un annesi için kendi okuma sevgisini çocuklarıyla asla paylaşamayacağını ve bir öğrenme bozukluğu ile birlikte gelen zorluklardan kaçmanın mümkün olmadığını bilmek üzücü bir his.
“Çocukların çok zorlandığını ve ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını görüyorsun. Sonra onların kötü ya da güvenli olmayan seçimler yapan ergenlere dönüştüğüne şahit oluyorsun.”
Dislektik çocuklar için erken teşhisle gelen erken müdahalenin çok ümit verici olduğunu söyleyen Josh’un annesi, “Bu, tüm topluluğa, yani anne babalara ve okullara, çocukların kendilerini zekası yetersiz ya da değersiz olarak görmelerinden korumaları için bir fırsat verecektir. Ayrıca onların muhteşem potansiyellerine gerçekten ulaşabildiklerini görmemizi sağlayacaktır” diyor. “Altta yatan zayıflıklar ve problemler bir kez çözüldüğünde bu çocuklar çok fazla becerisi olan gerçekten zeki insanlar.”