Kent Hayatı Çocukların Doğasını Bozuyor! Büyük Şehirlerde Çocuk Olmak..
|Kent Hayatı Çocukların Doğasını Bozuyor! Büyük Şehirlerde Çocuk Olmak..
Arkadaşlar Pedagog Sevil Yavuz’un kaleme aldığı bu yazıyı çok dikkatli okumanızı öneririm.
Şehir hayatı çocukları birçok açıdan olumsuz etkiliyor. Çocukların potansiyelini yakalamasına engel oluyor ve çocuklar doğal gelişimini tamamlayamıyor.
Kent hayatı çocukları birçok açıdan kısıtlıyor. Öncelikle çocukların yeterince hareket edecekleri yeşil alanları yok. Çocuklar ister okulda, ister evde olsun dört duvar arasında zamanını geçiriyor. Çocukların özgürce oynaması için oyun alanları, hareket etmesi için zaman yok.
Kent hayatında anne babaların hayatı da gerçekten zor ve koşturmaca içinde geçiyor. Full-time çalışan anne baba eve geldiğinde çocuklarının sadece okul sorumluluklarını yerine getirmesine odaklanıyor ve çocuğa evde görevler vermekten çekiniyor. Çocuklar sanki “bir robot” gibi kapalı alanlarda üzerine titretilerek büyütülüyor. Çocuğun yatmasından kalmasına her şey bir program içinde koşturmaca içinde ilerliyor. Çocuğun tek işi okula gitmek, ödevlerini yapmak ondan sonra fırsat kalırsa birazcık oyun oynamak.
Anne babalar “çocukları tek okusun da evde bir şey yapmasın”, bir sorumluluk almasın yaklaşımındalar. Durum böyle olunca da çocuklar işe yaradığını hissedemiyor. Çocuklar anne babasına evde yardım etmek, bir işe yaramak isterler. Bir şey ortaya çıkarıp onunla gurur duymak isterler. Çocuklar hareket etmek ve çalışmak isterler.
Kısacası çocuklar üretmek isterler. Çocuklar enerjilerini atabilmek için hareket etmeye, çalışmaya, sorumluluk almaya ihtiyacı vardır. Babasına bir şeyi tamir ederken yardım eden çocuğun yaşadığı gururu düşündünüz mü ya da annesine bahçede yardım edip saksıları değiştiren çocuğun gururunu gördünüz mü? Çocuklar ciddi işler yapmak, önemsenmek isterler.
Çocukların doğasında zaten tembellik yoktur. Çocukları tembelleştiren bizleriz. Çocuklara sorumluluk vermek istemiyoruz. Sürekli çocukların mutlu olmasına odaklanmış anne babalarla büyüyor yeni nesil. Anne babalar çocukların her şeyi tüketerek mutlu olacağını düşünüyor. Sürekli oyuncak almak, sürekli bir etkinliğe göndermekle meşguller. Evet bütün bunlar çocuklar için gerçekten gerekli ama çocuğun hareket etmeye, çalışmaya da ihtiyacı var. Bura da çalışma derken çocukların istismar edilerek çalıştırılmasından bahsetmiyorum.
Çocuğun oyuncaklarla hayattan koparak robotlaşmasından bahsetmiyorum, ufak sorumluluklarla çocuğun hayatın bir parçası olmasından bahsediyorum. Çocuklar sadece üniversiteyi bitirip mezun olunca çalışacak kuklalar değildir. Yaşına uygun işleri yapabilir ve bir ürün ortaya çıkarabilirler. Örneğin saksıya toprak doldurup çiçek dikebilirler. Bu çiçeğe bakabilirler ve ürün olarak çiçek büyür ve çocuk bundan gurur duyar. Aynı şekilde evde de çocuğa küçük görevler verebilirsiniz. Örneğin masayı hazırlamak, kaldırmak, çöpleri dökmek, odasını toplamak, kıyafetlerini katlamak, toz almak gibi… En önemlisi kendi öz bakımını kendisi yapmasını sağlamak… Bırakın çocuğun çalışmasını ve evde görevler almasını, kocaman çocuğun kıyafetini giydiren, yemeğini yediren anne babalar var. Bu yaklaşım çocuğun kendini gerçekleştirmesine engel olur ve çocuk kendini hep yetersiz ve anne babaya bağımlı hisseder.
Bırakın çocuklar hareket etsinler. Çocuğun hareket etmesi, çalışması demektir, oyun oynaması demektir, yaşaması demektir, hayatın bir parçası olması hayattan izole olmaması demektir. Bu nedenle büyük şehirlerde de çocuğun hareket etmesine, sorumluluk almasına, üretmesine, kendiyle gurur duymasına izin vermek ve fırsatlar yaratmak gerekir. Bu nedenle anne baba olarak çocuğunuzu hayattan izole, tembel, pasif büyütmeyin. Onu evde kendi işi yapabilecek, yaşına uygun görevler alıp çalışabilecek bir birey olarak görün ve saygı duyun.