Üstün Yetenekli Çocuklarda En Sık Karşılaşılan Sorunlar ve Etkili Ebeveyn Tutumları
|Üstün Yetenekli Çocuklarda En Sık Karşılaşılan Sorunlar ve Etkili Ebeveyn Tutumları
Arkadaşlar Uzm. Klinik Psikolog Elvan Demirbağ’ın yazısını sizlerle paylaşıyorum.
Üstün yetenekli çocuklar, bazı özel alanlarda yaşıtlarına göre daha iyi performans ortaya koyan ve bu alanlarda yüksek başarı elde eden çocuklardır. Tüm kültürlerde ve tüm sosyo-ekonomik düzeylerde üstün yetenekli çocuklara rastlamak mümkündür.
Üstün yeteneklilik insanda var olan yetenek, yaratıcılık ve motivasyonun birleşmesinden oluşur ve üstün yetenekli birey, bu üç alanı geliştirerek herhangi bir alanda önemli başarılar sergilerler. (Renzulli, 1986)
Bu kişilerde yüksek akademik başarı, sanatsal ve sportif faaliyetlerde yeteneklilik, grup ilişkilerinde liderlik, icat etme ve keşfetmeye dönük merak ve ilgi gibi özellikler görülür. Üstün yetenekli çocuklar standart zeka testlerinde yaklaşık olarak 130 ve üstü alan çocuklardır.
Bebeklikte olağan dışı ataklık, uzun dikkat süresi, geniş hayal ve imgeleme gücü, uykuya daha az ihtiyaç duyma, enerjik olma, gelişimsel dönüm noktalarına daha hızlı ilerleme, keskin gözlem yapma, aşırı merak duyma, güçlü bellek, erken ve olağanüstü dil gelişimi,hızlı öğrenme yeteneği, aşırı duyarlılık, akıl yürütme ve problem çözme becerisi, mükemmelliyetçilik, sayılar, bulmacalar ve yap-bozlar ile oyun becerisini geliştirme, kitaplara aşırı ilgi duyma, soru sorma, ilgi alanının oldukça geniş olması, gelişmiş mizah duygusu, eleştirel düşünebilme, icatlar yapabilme, aynı anda birkaç işi yapabilme, yoğunlaşabilme, yaratıcılık gibi özellikler üstün yetenekli çocukların erken dönemlerinde sık gözlenen özelliklerdir.(Jackson & Klein, 1997; Davis & Rimm, 1998).
Üstün yetenekliler alanında çalışan kişilerin belirlediği en yalın tanı ölçütleri şunlardır (Akarsu, 2001):
1) En az bir yetenek alanında yaşıtlarının üstünde performans gösterme
2) Dili etkili kullanma
3) Merak ve bazı konulara yoğun ilgi gösterme
4) Çabuk öğrenme
5) Güçlü bellek
6) Yüksek düzeyde duyarlı olma
7) Özgün ifade biçimlerine sahip olma
8) Yeni ve zor deneyimleri tercih etme
9) Kendisinden büyüklerle arkadaşlık yapma
10) Yeni durumlara çabuk uyum sağlama
11) Okumaya düşkün olma
Üstün yetenekli çocuklarda gözlemlenen özellikler tüm çocuklarda belli ölçülerde gözlemlenebilen özelliklerdir. Üstün yeteneğin bir göstergesi olabilmesi için bu özelliklerden birçoğunun ilgili yaş grubunun doğal olarak gösterdiği ölçülerin üzerinde bir düzeyde çocukta gözleniyor olması gerekmektedir (Akarsu, 2001)
Üstün yetenekli çocuklar uzun süreli dikkatlerini sürdürebildikleri ve bellekleri daha etkili kullanabildiklerinden algılama, kavrama ve öğrenme hızları daha iyidir. Bu sebeple olaylar arası neden-sonuç ilişkisi kurma, soyut kavramları somut durumlara indirgeme, genelleme veya analiz etme gibi gibi bilişsel özellikleri gelişmiştir. Meraklı ve ilgilidirler, sorgulamaya yatkın düşünme tarzları onları yeni şeyleri keşfetmeye veya yeni şeyler icaat etmeye yetenekli kılar.
İyi düzeydeki bilişsel özelliklerinin yanında sosyal ve duygusal olarak da parlak zekaya sahip çocuklardan farklılık gösterirler. Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama, niyetlerini sezme konusunda oldukça iyidirler. Mükemmelliyetçi yapıları onların bir çok konuda farkındalıklarını arttırır. Duygusal derinliği olan çocuklardır.
Elbetteki çocuğun iyi düzeyde bilişsel becerilere sahip olması veya belli alanlarda yetenekli olmasında kalıtımın büyük payı olsa da; sosyal beceri, duygu düzenleme, benlik ve kişilik gelişimi gibi alanlarda önemli rolü oynayan belirleyici faktör, çevredir. Çevresel faktörlerin çekirdeğini ise aile tutumları oluşturur. Özetle üstün yetenekli çocukların başarıya yatkın kalıtım zemini ancak etkili aile tutumları ile desteklenirse, çocuk için tam bir mutluluk ve başarı söz konusu olacaktır. Aksi durumda çocuk için avantaj olan bu zengin iç yapı, çocuğun kişilik gelişiminde ciddi dezavantajlara dönüşebilir.
Şöyle ki,
– Mükemmeliyetçi ve kararlı kişilik yapıları kendilerinden yüksek beklentiye girmelerine ve kendilerini hırpalamalarına yol açabilir.
– Sorgulayıcı olmaları otoriteyle çatışmalarına neden olabilir.
– Okulda kolayca elde ettiği başarı, düzenli ders çalışma alışkanlığını baltalayabilir.
– Diğer çocuklardan daha çabuk öğrenmeleri ve kendini ifade etme isteği, sınıf ortamında düzeni bozmaya ve arkadaş ilişkilerinde dışlanmaya neden olabilir.
– Diğer çocuklardan önde gitmeleri, akranlarını küçümseme gibi bozucu duygular geliştirmelerine sebep olabilir. Grubun da çocuğu “kendini beğenmiş” olarak etiketlenmeye başlamasıyla kutuplaşma artabilir.
– Tek düzelikten kolayca sıkıldıkları için, etkinliklerde dikkatleri kolayca dağılabilir ve işlerini tamamlama da sorunlar ortaya çıkabilir.
– Çabuk öğrendiklerinden dolayı bir süre sonra birçok işi kendi bildikleri gibi yapma konusunda ısrarcı olabilirler.
– Duygusal yapılarından dolayı başarısızlıktan veya reddedilmekten yoğun olarak etkilenebilirler.
– Yüksek farkındalıklarından dolayı da olumsuz duygularla (değersizlik ve başarısızlık gibi) baş etmede sıkıntı yaşarlar ve derste konuşmak, iftira atmak, rakip gördüğü kişiyi diğerlerine karşı örgütlemek gibi uygunsuz davranışlar sergileyebilirler.
Bu gibi durumların artışı ile duygularını ve davranışlarını düzenlemekte giderek başarısız olan üstün yetenekli çocuklar ergenlikle birlikte olumsuz benlik inşaa etmeye ve sorunlu kişilik özellikleri edinmeye yatkın hale gelirler. Çocuğun geleceğinde onu iyi yerlere taşıyabilecek bu önemli yetenekler, etkili aile tutumları ile desteklenmediğinde belki başarılı ancak sosyal olarak uyumsuz, akranları tarafından sevilmeyen, kalıcı ilişkiler kuramayan biri haline gelecektir. Unutulmamalıdır ki kişisel mutluluğun anahtarı sağlıklı bir kişiliğe sahip olmaktır.
Etkili aile tutumlarının en önemli bileşeni çocuğa sınırlar koyabilmektir. Kuralların olmadığı bir ortamda çocuk kendini bir süre sonra kaybolmuş hissedecektir. Çünkü sınırlar çocuğun hedefe varabilmesinde ona yolu gösteren levhalar gibidir. Üstün yetenekli çocuklara etkili sınır koymada dikkat edilecek bir kaç nokta şöyledir:
1) Verilen özgürlüğü veya sorumluluğu taşıyıp taşıyamadığına dikkat etmek gerekir.
2) Kurallar oluşturulurken ona da söz hakkı vermek ve duygularını dinlemek gerekir.
3) Seçip yaparlarken önündeki seçenekleri keşfetmelerine yardımcı olmak önemlidir.
4) Seçimlerinin sonuçlarını onları kırmadan yüzleştirmek ve bu sonuçları yaşamalarına fırsat vermek gerekir.
Bunun yanında çocuğun duygularını düzenleyemediği olumsuz yaşam olaylarında onunla etkili konuşmalar yapabilmek etkili iletişimin olmazsa olmazıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sık sık duygusal taşmalar yaşayan bu çocuklar, duyguları ile baş etmek için rehberliğe ihtiyaç duyar. Özellikle size kendilerini açtıklarında yaptıkları en ciddi hatanın kendilerini sürekli diğerleri ile karşılaştırmak olduğunu görebilirsiniz. Size “o başarılı ben değilim” “o hep tam puan alıyor, ben hep hata yapıyorum” “öğretmen en çok onu seviyor” gibi serzenişlerle gelebilirler. Çocuğun bu karşılaştırmalara girmesi onun duygularını daha da yoğunlaştırır. O yüzden çocuğunuzun ifade ettiği durumlarda tam olarak neye üzüldüğünü anlamak ve işlevsiz veya hatalı düşüncelerini yakalayıp o düşüncelerden onu kurtarabilmeniz gerekir. Örneğin sosyal karşılaştırma yapan çocuktan, kendisine odaklanabilmesi için kendi başarı çizelgesini tutması gibi şeyler istenebilir. Böylece başarısız olduğuna dair inancı çürüyecek ve sosyal karşılaştırmadan uzak duracaktır.
Bunların yanında, özellikle ailelerinin çocukların ihtiyaçlarını takip etmeleri ve var olan potansiyellerini ortaya koyabilmeleri için alanlar yaratmaları gerekmektedir. Bu resim, müzik gibi sanatsal faaliyeler olabileceği gibi bilgi ve becerilerini sınayabilecekleri yarışmalar da olabilir. Tabi bunları yapabilmek için ailelerin öğretmenleri ile sürekli bağlantı halinde olması önemlidir. Bazen çocuklar hakkındaki önemli bilgilere onları doğal ortamlarında gözlemleyerek ulaşılır, bu da öğretmenin gözlemleri değerli kılar.
Gelişen dünya ile birlikte bilgi akışının hızlanması ve bilgiyi elde etmedeki kolaylıklar çocukların mental olarak kendilerini geliştirmelerine yardımcı olurken, malesef psikososyal gelişimleri arka planda kalabilmektedir. Aslında elbetteki en önemli şey akademik başarının yanında çocuğun kendini iyi tanıması, ne istediğini bilmesi ve kişisel zaaflarını kontrol edebilmeyi öğrenmesidir. Çocuğa sınırlar koymak, duygularını düzenlemeye yardımcı olmak ve kendini gerçekleştirebilmesi için ona uygun alanlar yaratma gibi tutumlar sayesinde aile çocuğun psikososyal gelişimini destekleyebilir. Ancak aileler genellikle bu ve benzeri bir takım tutumları geliştirirken çocukta yoğun dirençle karşılaşabilirler. Ayrıca sıklıkla neye ihtiyaç duydularını ve tam olarak ne istediklerini anlayamayabilirler.Bu sorunların çözülemeyişi ile birlikte depresyon, aksiyete bozuklukları, okul fobisi, motivaston kaybı, davranış bouklukları gibi sıkıntılar gelişebilir. Bu tip durumlarda aile olarak uzmana başvurmaları önemlidir. Nitekim herhangi bir problem çıkmaksızın çocukların düzenli olarak görüştükleri ve güven ilişkisi kurdukları bir uzmanın olması onlar için koruyucu olacaktır. Nitekim yukarı da bahsedilen sorunlar ortaya çıkma riski yüksek sorunlardır ve her sorunda olduğu gibi sorunu büyümeden çözmek en iyisidir.