Üstün Yetenek Kavramı
|Üstün Yetenek Kavramı
Arkadaşlar çocuklarımıza üstün yetenekli tanısı konduğunda üstün yetenek kavramı hakkında zihnimizde canlanan bir takım sorulara cevap bulabileceğimizi düşündüğüm Üstün Yetenek Kavramını Prf. Dr. Füsun AKARSU’yun kalemiyle size aktarıyorum.
Bilimin tüm alanlarında olduğu gibi üstün yeteneğin tanımında ve buna bağlı olarak üstün yetenek konusunun incelenmesinde zamanla birlikte bir rafineliğe ve farklılaştırmaya gidildiği görülmekte. Başlangıçta en kolay gözlenebilir sınırlı sayıda özelliğin basit sınıflaması olarak tanımlanan üstün yetenek giderek daha çok sayıda boyutu içeren, daha geniş bir kapsama yayılan ve zamanı da bir değişken olarak içeren esnek ve dinamik bir tanıma dönüşmüştür. Beyinle ilgili yeni bulgularla ve uygulamadan elde edilen gözlemlerle iyileşmeye, daha az hata ile gerçeği daha çok yakalayan tanımlamalara doğru gelişeceği kolayca tahmin edilebilir. Aşağıda sunulan tanımların evriminden de anlaşılacağı gibi, üstün yetenek kendi başına bir özellik, yalnızca bazı kişilerde gözlenen bir özellik değil, yetenek düzeyi ne olursa olsun tüm insanlarda gözlenen özelliklerin varoluş derecesindeki, görülme sıklığındaki, ortaya çıkış zamanındaki ve biraraya gelişlerindeki özgünlükten kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, üstün yetenekliler farklı türden insanlar değil, bazı özelliklerinin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve kompozisyonu açısından farklılık gösteren insanlardır.
Yazılı tarih, bir ölçüde üstün yeteneklilerin öyküleriyle doludur. Hemen hemen her dönemde topluluğun öncülüğünü üstlenmiş, yaratıcılığı, kahramanlığı, problem çözmedeki üstün gücü, etrafındakileri ikna ve etkileme gücü, kurnazlığı, sezgileri, icatları ve buluşları ile tarihi yönlendirmiş kişiler olmuştur. Bunların üstün yetenekli oldukları apaçıktır. Platon, Sokrat ve Aristo´nun bilim, felsefe ve politikada hala etkisi hissedilen katkıları; günümüzde pek çok kişinin günlük yaşam biçimlerini büyük ölçüde belirleyen semavi din peygamberlerinin ve Buda, Konfiçyüs, Tao gibi ulu kişilerin yaptıkları üstün eserlerdir. Bilim, icatlar, keşifler teknoloji dünyasının devlerinin tümü pek çok boyutta üstünlüklerini ortaya koydukları basarılarla kanıtlamış kişilerdir. Bize en yakın örnek Mustafa Kemal Atatürk, eserini dünyanın gözü önünde ve dünya ile başederek ve dünya ölçe yaratmış bir üstün yeteneklidir. Tümü şu ya da bu konuda üstün niteliklere sahipbu kişileri tarih, kahraman, lider, üstün devlet adamı,mucit, dahi sanatçı, büyük bilim adamı, ulu insan gibi sıfatlarla anar.
Potansiyel üstün yetenek
Olaylar yaşandıktan ve üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra bu tanılamayı yapmak ne çok zordur ne de tarihi kaydedenler açısından bir sorun oluşturur. Oysa, üstün yetenekliler ve eğitimleri gibi bir alanının doğmasına yolaçan sorun, üstün yeteneğin çok küçük yaşlardan itibaren belirtileri gözlenebilen ve uygun çevre koşulları ile gelişimi yönlendirilebilen bir özellik olduğunun fark edilmesidir. Bir başka deyişle çoğu durumda üstün yetenekliler erken yaşlarda belirlenebilir ve koşullara, tesadüflere ve şansa bırakılmaksızın bunların kendilerine ve çevrelerine katkıları olan kişiler olarak yetiştirilmeleri mümkün olabilir. Her ne kadar üstün performans gösteren yetişkinlerin üstünlükleri çocuklukta sinyaller veriyorsa da çoğu durumda üstün özellikler gösteren çocukların, hatta olağanüstü çocuk olarak nitelenenlerin bazılarının yaşamlarında üstün başarı sergilemedikleri de bilinmektedir. Günümüzde potansiyel üstün yeteneğin tanılanması ve bu kişilerin eğitimi şu dört nedenle önem kazanmıştır ;
1. Üstün yetenekliler erken yaşta yönlendirildiklerinde gelişimleri hızlandırılabilir ve düzenlenebilir; dolayısıyla katkıları arttırılabilir,
2. 21. yüzyılın bilgi ve yaratıcılığa dayalı rekabet dünyasında üstün yetenekliler kendi alanlarında iş, bilim, teknoloji, sanat ve hizmet sektörlerine, doğdukları ya da göç ettikleri ülkelere ve genel anlamda uygarlığa katkıda bulunabilecek değerli bir ekonomik kaynaktır.
3. Kendi haline bırakılıp yönlendirmediği, kendini gerçekleştirme ve yaratma fırsatını bulamadığı zaman üstün yetenekler yıkıcı, kendisine ve çevresine zarar verici hale gelebilir.
4. Çağdaş eğitim felsefesi eğitimde fırsat eşitliği kavramını her bireyin gelişim ve öğrenme özelliklerine uygun, çeşitlendirilmiş, zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış eğitim ortamlarını sunmak olarak tanımlamakta; yetenekleri gözönüne almayan uygulamaların getirdiği haksızlıklardan uzaklaşmaya yönelmektedir.
Bu çalışmada sözü edilen üstün yetenek terimi tamamen potansiyel üstün yetenek anlamında kullanılmaktadır. Böylece, eldeki kitabın bağlamı potansiyel üstün yeteneği inceleyen kuram ve incelemeler, üstün yeteneğin tanılanması.eğitim modelleri, uygulamalar, yönlendirme, ailelerin sorunları gibi konuları içerlektedir.
Üstün yetenekten ne anlaşıldığı farktı yer ve zamanlarda kullanılan yetenek tanımına, ölçülerine, bilimin ve toplumsal gelişmelerin getirdiği katkılara, gerekliliklere ve önceliklere göre değişiklikle göstermektedir. Yetenekten bağımsız bir ustun yetenek olmadığı için bu alanca kullanılan bilimsel kuramlar modeller ve bunlara dayalı olarak geliştirilen Ölçme araçları yeteneği açıklamaya yöneliktir.
Türkçedeki “yetenek” sözcüğü belli bir alanı ima etmeyen geniş ve kucaklayıcı bir sözcüktür. Tıpkı kişilerin bir yada bir çok konuda yetenekli olabilecekleri gibi yine bir ya da bir çok konuda üstün yetenekli olmaları da mümkündür. Dilimiz bize çağdaş ve gittikçe yaygınlaşan bu anlayışı kolayca kavramamıza izin veriyor, Oysa bazı dillerde durum farklı. Örneğin ingilizce´de yeteneğin alanına bağlı olarak kullanılan iki ayrı terim var; “Gifted” ve “talented”. İlki tanrının bir armağan bahşettiği kişi anlamını taşıyor, ikincsi ise bir marifeti, hüneri bulunan kişi demek. Özellikle ingiltere´de bunların ikisini de içeren “ability” sözcüğü bilim ve eğitim çevrelerinde daha çok rağbet görüyor
Böylece yetenekleri zihinsel ve zihinsel olmayan gibi ikili bir sınıflamaya sokmak yerine yetenek sözcüğünün başına getirilen isme bağlı olarak bir çok yetenek ifade edilebiliyor.
Potansiyel üstün yetenek bağımında eğitimin kitleselleşmeye başladığı 19. yüzyıldan bu yana üstün yeteneği inceleyen çalışmalar ve üstün yeteneklilerin eğitimi ile ilgili uygulamalar genel iki başlık altında incelenebilir;
Üzerinde kolayca anlaşılan müzik, resim, dans ve spor dallarındaki uygulamalar
Yüzyıllar boyunca her toplum bu ilk gruba giren çocukları olabildiğince erken yaşta keşfedip ailenin koşulları ve o dönemin sunabildiği olanaklar içerisinde onları üstünlükleri yönünde yetiştirmeye çalışmıştır. Bu alanlar nisbeten sınırları belirgin dolayısıyla da üzerinde uzmanların uzlaştığı bir biçimde tanımlanabilir alanlardır. Ve gene bu yüzden ölçülmeleri kolaydır. Örneğin, küçük yaşta mükemmel bir kulağa yani oktavın tüm seslerini ayırtetme yeteneğine sahip, ritim duygusu kusursuz, duyduğu melodileri hemen tekrarlayabilen, çok sayıda notayı belleğinde tutabilen, sesini ya da bir müzik aletini belli bir ustalıkla çalabilen çocuğun müzik yeteneğinin üstün olup olmadığını belirlemek uzman-usta müzisyenler için zor bir iş değildir. Bu tanılamanın aile, okul ve çevre tarafından kabulü de zor değildir.
Bu tür yeteneklerin geliştirilmesinde koşullara göre çeşitli yöntemler kullanılabilir. Çocuk okul yerine bu yeteneğin öğretildiği bir okula ya da kuruma gider. Genel eğitiminin yanı sıra özel bir öğretim alır ya da en etkili ve en yaygın uygulamayla yani işin ustasından ders alır. Üstün yeteneğini üstün performansa dönüştürmeyi başarmış sanatçı ya da sporcular bu onuru öğretmenleri-ustaları ile paylaşır
Yüzyıllardır süregelmekte olan olimpiyat oyunları bir bakıma sporun çeşitli dallarında üstün yetenekli kişilerin yalnızca içinde bulundukları toplumla sınırlı kalmaksızın toplumlararası ölçekte yarıştıkları bir arenadır. Bu düzeye ulaşabilmenin yolu erken yaşta tanılama, alanın gerektirdiği biçim ve hızda, uygun usta öğretici ve uygun gruplarla disiplinli ve uzun bir uğraş gerektirir. Alanla ilgili yeteneğin tanımlanmasında, yeteneğin performans göstergelerine bakılarak ölçülmesinde ve bireyselleştirilmiş bir öğretimin uygulanmasında fikir birliğine varmak zor değildir.