Üstün Yetenekli Çocukların Çıkmazı
|Üstün Yetenekli Çocukların Çıkmazı
Arkadaşlar üstün yetenekli çocuklarımız eğitim sisteminde yara alarak potansiyellerini sergilemeye çalışıyorlar. Onların en az kayıpla yeteneklerini sergileyebilmeleri için, kurumlar, aileler ve öğretmenler nasıl davranmalıdır? Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın’ın bu konudaki yazısını sizlerle paylaşıyorum.
Üstün zeka ve özel yetenekli çocuklar, son yıllarda bir çok toplum kesiminin daha fazla ilgisini çeker hale gelmiş görünmektedir. Öyle ki, bir çok kamu ve özel kurum bünyesinde bu çocuklara yönelik projeler yürütülmeye başlanmış, bilimsel toplantılar yapılmış ve çeşitli uygulama modelleri denenmeye başlanmıştır. Genel olarak ortaya çıkan bu ilgi ve gelişmeleri olumlu değerlendirmek gerekir. Çünkü, toplumun bu konuda bilinçlenmesi ve ilerleyebilmesi bu tür denemeler ve deneyimlerden geçer diyebiliriz.
Eğitim kurumlarının sorumluluğu nedir?
“İnsan yeteneği ve potansiyeli” gerçekten de bir ülkenin en büyük sermayesi olarak değerlendirilebilir. Eğitime düşen sorumluluk da işte bu yetenek ve potansiyeli açığa çıkarıp geliştirmek ve ülke için katma değere dönüştürmektir. Bu nedenle, üstün zeka ve özel yeteneklere sahip çocukları anaokulundan itibaren tespit etmek, yetenek ve yönelimlerine uygun eğitim ortamları sunmak ve ihtiyaç duyacakları yönlendirmeleri yapmak bir eğitim kurumunun sorumluluk alanları içerisindedir.
Üstün yetenekli çocuklarla ilgili yanlış algılamalar nelerdir?
“Üstünlerin sosyal ve duygusal sorunları daha fazladır.”
Toplumda genel olarak üstün zeka ve yetenekli çocukların “problemli çocuk” olduğu düşüncesi dile getirilmektedir. Bu bilimsel geçerliliği olan bir düşünce değildir. Özellikle zekayı “çevreye uyum sağlama yeteneği” diye tanımlayıp daha sonra bu çocukları uyumsuz olarak görmek ironik bir durumdur. Hatta denebilir ki bunun aksi daha çok geçerlidir. Yani zeka ve yetenek açısından üstün olan çocukların sosyal ve duygusal uyum düzeyleri daha iyidir. Elbette diğer çocuklarda olduğu gibi bu çocukların da dikkat, agresyon, bağımlılık vb. çeşitli davranış sorunları olabilir. Ancak bu durum, üstün zeka ve özel yeteneğe has bir durum olarak düşünülemez.
“Hareketli çocuklar üstündür.”
Hayır, böyle bir çıkarım ve genelleme yapılamaz. Hareketlilik, yaş dönemine bağlı olarak her çocuk için genel anlamda doğal bir durumdur. Beynimiz, “hareket etmeye programlı” bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, evde ve okulda çocukların hareket etme ihtiyacına uygun ortamlar sağlamak esas olmalıdır. Oysa bugünkü çocuk yetiştirme ve eğitim anlayışımız daha çok çocukların hareketliliklerini “doğal bir durum” olarak görmek yerine “engellenmesi gereken bir durum” olarak görmektedir. Üstün zekalı ve özel yeteneğe sahip çocukların hareketliliği de bu çerçevede değerlendirilebilir. Elbette ki, aşırı hareketliliğin “hiperaktivite” tanısı alacağı durumlar diğer çocuklarda nasıl olabilirse, bu çocuklarda da olabilir. Ancak, hareketliliğin üstün zekanın bir göstergesi olarak algılanması doğru değildir.
“Üstün zeka ve yetenek, hiçbir şey yapmasak da açığa çıkar.”
Zeka ve yetenek elbette ki genetik bir alt yapıya sahiptir. Ancak, genetikte varolan yeteneklerin bir çoğu ancak çevre ile etkileşimin bir ürünü olarak açığa çıkabilir. Özellikle beyinle ilgili yapılan yeni araştırmalar, “beyin plastisitesi” (beynin esnek ve şekillenebilirliği) hakkında oldukça ilgi çekici bulgular ortaya koymaktadır. Bu nedenle, zeka ve yeteneğin kendi haline bırakılması son derece risklidir. Aslına bakılırsa belki de eğitimden en fazla beklenen şey, potansiyel yeteneklerin açığa çıkarılmasıdır.
Üstün yetenekli çocukların tanınması ve eğitimi ile ilgili sorunlar nelerdir?
Üstün zekâ ve özel yeteneğe sahip çocukların eğitimi ile ilgili ülkemizde son yıllarda pek çok çalışma ve uygulama yapılmaktadır. Bu alanda hizmet veren kurum ve kuruluşlardan bazıları şunlardır:
– Üstünler Okulları
– Özel Sınıf Uygulamaları
– Karma Sınıf Uygulamaları
– Bilim Sanat Merkezleri (BİLSEM)
– Sivil Toplum Örgütleri
– Eğitim ve Danışmanlık Merkezler
Tüm bu çalışmalara ve uygulamalara rağmen, ülkemizde genel olarak üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların eğitimi ile ilgili yapılanların son derece yetersiz olduğu söylenebilir. Yapılan çalışmaların da nitelik açısından ne düzeyde olduğu da ayrıca tartışmaya açıktır. Bu aşamada olumlu olarak algılanabilecek en önemli nokta, kamuda ve toplumda üstün zekalı ve özel yetenekli çocuklara yönelik farkındalığın ve hareketliliğin artmaya başlamış olmasıdır.
Üstünlerle ilgili var olan duruma bakıldığında şu yetersizlik ve sorun alanlarından söz edilebilir:
1. Kurumsal eğitim yetersizliği
Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, ülkemizde üstün özelliklere sahip çocuklarla ilgili kamu ve özel eğitim kurumlarının yetersiz olduğu görülür. Bu açıdan, belirli bir devlet politikası çerçevesinde bu alanda hizmet verecek kurumların sayısının artırılması son derece doğru olacaktır.
2. Eğitim kurumlarının mekânsal yetersizlikleri
Üstün çocukların öğrenme ihtiyaçlarının derinliği ve zenginliği dikkate alınırsa, eğitim ortamlarının da bu ihtiyaca cevap verecek yeterlilikte olması gerektiği söylenebilir. Sınıfların yapısı, özel ilgi alanlarına yönelik mekanlar, atölyeler, laboratuvarlar, bahçe gibi ortamların hem fiziksel açıdan hem de donanımsal açıdan günümüz imkanlarına uygun şekilde düzenlenmiş olması gerekmektedir. Bu açıdan, gerek devlet okullarının gerekse özel okulların sınırlılıkları bulunmaktadır. Yeteneklerin, ancak alt yapısı güçlü eğitim ortamlarında hayat bulabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle, kurum sahipleri ve yöneticilerinin bu anlayışla hareket edip okullarında gerekli düzenlemeleri yapmaları son derece önemlidir.
3. Eğitim programlarının sınırlılıkları
Üstün zeka ve özel yetenekler, standardize edilmiş programlara sıkıştırılamayacak kadar potansiyel zenginlikler barındırır. Her çocuk, kendi gelişim hızına ve ilgi alanlarına uygun olarak eğitim alma hakkına sahiptir. Bu tüm çocuklar için geçerli ilkesel bir haktır. Üstün çocukların potansiyel zenginlikleri dikkate alındığında, standardize edilmiş programların uygulandığı ortamlarda en fazla mağdur olan çocuklar olduğu söylenebilir. Buradan hareketle, bu çocukların eğitim programlarında, zenginleştirme, hızlandırma gibi ilkelerle hareket edilerek güncellemeler yapılmalıdır. Ayrıca bu programların temel beceriler dışındaki alanlarda olabildiğince esnek bir yapıya sahip olması gerektiği de gözardı edilmemelidir.
4. Öğretmenlerin bilgi yetersizliği
Öğretmenler, elbette ki, bir sistemin başarısının temel unsurlarıdır. Açıkçası, bir sistemin başarısı öğretmenin başarısı kadardır diyebiliriz. Üstün çocuklara yönelik yapılan tüm eğitimsel uygulamaların başarısı da nihayetinde öğretmenlerin performansıyla yakından ilişkilidir. Üstün zekalı ve özel yetenekli çocukları ilk olarak farkedip yönlendirme, doğru öğretim yöntemlerini kullanarak öğrenme kalitelerini artırma, pedagojik formasyon birikimlerini kullanarak etkili iletişim kurma öğretmenlerin sahip olması gereken becerilerdir. Bu gerçeğe karşın, öğretmenlerin gerek hizmet öncesi dönemde gerekse hizmet sürecinde aldıkları eğitimlerde üstün yetenekli çocuklarla ilgili bilgi ve bilinç yeterliliklerine kavuştukları söylenemez. Elbette ki, kişisel ilgi ve yönelimleriyle bu konuda kendini geliştirmiş çok sayıda öğretmen de var. Ancak, bu konu öğretmenlerin kişisel tercihlerinin ötesinde stratejik bir politika olarak hayata geçirilmelidir.
5. Anne-babaların bilinç yetersizliği
Üstün bir çocuğa sahip anne-baba, o çocuğun ya en büyük şansı ya da en büyük şanssızlığı olabilmektedir. Eğer anne-babanın bu konuda farkındalığı yüksekse çocukla ilgili çok hızlı mesafeler katetmek mümkün olabilmektedir. Ancak, farkındalığı yeterli olmayan bir anne-baba için üstün yetenekli çocuk ya kaybolup gitmekte, ya da “sorunlu çocuk” olarak algılanıp travmatize edilebilmektedir. Bu nedenle, üstün zeka ve yetenek konusu bir toplumsal mesele olarak kabul edilip anne-babaların da bilgilendirilmesine yönelik ciddi çalışmalar yapılması kaçınılmazdır.
Üstün zekâ ve yetenekli çocuklar için öğretmen ve anne-babalara öneriler nelerdir?
Üstün zekâ ve yeteneğe sahip çocuklar için elbette ki pek çok sınırlılığa karşın, yapılabilecek şeyler de bulunmaktadır. Özellikle öğretmen ve anne-babaların ev ve okul ortamlarında yapabileceği uygulamalardan bazıları şunlardır:
· Çocukta, öğrenme hızı, konuşma zenginliği, problem çözme kalitesi gibi temel bazı becerilerde yaşıtlarına göre gözle görülür farklılık algılanıyorsa, öğretmen, anne-baba ve okul rehber öğretmeninin konuyu görüşerek görüş alış verişinde bulunmaları gerekir.
· Evde ve okul ortamında alınan genel eğitimin yanında, çocuğun bireysel ilgi ve yönelimleri değerlendirilerek bireysel anlamda ihtiyaç duyacağı eğitim imkânları ve desteği sağlanmalıdır.Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi
· Zihinde canlandırma, dikkat-bellek becerileri, akıl yürütme, hareket koordinasyon becerileri, resim, müzik gibi özel alan becerileri belirli bir program çerçevesinde desteklenmelidir.
· Bu çocukların davranış ve uyum durumları düzenli olarak takip edilmeli ve olası riskler önceden önlenmeye çalışılmalıdır.
· Çocukla ilgili zihinsel, sosyal ve duygusal süreçlerin takip edilmesi, özel yeteneklerin tespit edilip ihtiyaç duyulan yönlendirmelerin yapılması için konunun uzmanlarından belirli zamanlarda destek alınmasına özen gösterilmelidir.
Sonuçta, üstün zeka ve özel yetenek, insana bahşedilmiş özel bir güçtür. İnsanın sahip olduğu potansiyel güçlere saygı gösterilmesi gerekir. Bir yeteneğe sahip olmak tek başına bir şey ifade etmez. Önemli olan yetenekleri potansiyel olmaktan çıkarıp ülke için bir değer haline dönüştürebilme becerisini göstermektir. Aksi halde çoğu zaman olduğu gibi, çocuğun üstün zekâsı ve yeteneği kendisi ve ülke için bir fırsat değil sorun haline dönüştürmek çok kolaydır. Okullara ve ailelere düşen, çocuğun üstünlüğünü, kişisel ve kurumsal egoların oyun haline dönüştürmek değil, değer haline dönüştürmektir.