Üstün Yeteneklilik Nedir?
|Üstün Yeteneklilik Nedir?
“Üstün yetenek” nosyonu tarih boyunca birçok düşünürün, araştırmacının ve disiplinin ilgisini çekmiştir. Üstün yeteneklilere duyulan ilgi bilimsel olarak, Antik Yunan ve Roma dönemlerinde Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflara kadar uzanan köklü bir geçmişe sahiptir (Colangelo ve Davis, 2003). Bu medeniyetlerde üstün yetenekli bireyler tespit edilip, bilim, felsefe, sanat, siyaset, liderlik gibi vb. alanlarda özel olarak eğitilmişlerdir (Freehill,1961). Antik Yunan’daki Olimpiyat Oyunları da üstün yetenekli sporcuların fiziksel performanslarını sergilediği bir alan olarak bilinmektedir.
Pozitivizmin kurucularından Fransız filozof August Comte (1798-1857), insanlığın gelişimini üç aşamada ele almıştır (Bourdeau, 2023). Comte’nin “Loi Des Trois Etats” (Üç hal kanunu) adını verdiği kuramından yola çıkan Zigler ve Heller (2000) bu kuramı üstün yeteneklilik araştırmalarının tarihsel gelişimine uyarlayarak; teolojik, metafizik ve ampirik olmak üzere üç ayrı sınıflandırmaya göre açıklamaya çalışmışlardır.
Üstün yeteneklilik araştırmalarının ilk aşaması olan teolojik aşamada; üstün yeteneklilik ilahi bir armağan ya da lanet olarak görülmüştür. Bu aşamada üstün yetenekliliğin ölçümünde; bireyin inancı, ahlaki davranışları ve sosyal hayata uyumu ölçüt alınmıştır.
Metafizik olarak adlandırılan ikinci aşamada, üstün yeteneklilik anlayışı soyut ve evrensel olarak kabul görmeye başlanmıştır. Zihinsel yetenekleri bakımından diğerlerinden farklı olduğu düşünülen ayrı bir sınıfın varlığı ileri sürülmüştür. Bireyin zekâ düzeyi, akademik başarısı, hayal gücü ve yaratıcı potansiyeli bu aşamanın belirleyici unsurları olmuştur. Üçüncü ve son aşama olan ampirik aşama, üstün yeteneğin test edilebilir ve gözlenebilir bir olgu olarak belirlendiği, üstün yetenek araştırmalarının mevcut aşamasıdır. Bu aşamada üstün yetenek, genetik, çevresel ve eğitimsel faktörlerin bileşimi olduğu görüşü hâkim olmuştur (Zigler ve Heller, 2000).
19. ve 20. yüzyıl fen, matematik ve sosyal bilimlerdeki gelişmeler üstün yeteneklilik potansiyelinin daha iyi anlaşılabilmesi için önemli fırsatların oluştuğu yüzyıldır. Bu yüzyıllarda ünlü bilim adamlarının, sanatçıların ve devlet adamlarının ilginç yetenekleri ve ürettikleri büyük ilgi odağı olmuştur (Karabey, 2010).
Sir Francis Galton (1822-1911), “Kalıtsal Deha (1969)” kitabında, Darwin’in doğal oluşum teorisini insan zekâsı ve yeteneği üzerinde uygulayarak, insanlar arasındaki zekâ ve yetenek farklılıklarının genetik olarak aktarıldığını iddia etmiş, zekâ ve yeteneğin kalıtsal
olduğu düşüncesini savunmuştur (Uygur ve Elçileri, 2017).
Fransız Psikolog Alfred Binet, 20. yüzyılın başlarında zekâ ve yetenek testlerinin geliştirilmesine rehberlik etmiştir. Alfred Binet ve Theodore Simon; Binet-Simon zekâ ve yetenek ölçeğini oluşturarak, Fransız Eğitim Sistemi’nde üstün yetenekli bireylerin tanılanmasında önemli rol oynamışlardır. Lewis Terman ise, Binet-Simon zekâ ve yetenek testini Amerikan kültürüne uyarlayarak “Stanford-Binet zekâ ve yetenek testini geliştirmiştir (Çelikay, 2009). Terman ayrıca, “Genetic Studies of Genius Volume 1 Mental And Physical Traits Athousand Gifted Children (1925)” adlı çalışmasında, 1000’den fazla öğrenciyi inceleyerek, üstün yeteneğin kalıtımsal olduğunu, yetenek ve zekâ testleriyle
ölçülebileceğini göstermeyi amaçlamıştır. Bu çalışma üstün yetenekli çocuklara ilişkin ilk büyük ölçekli ampirik çalışmadır ve günümüz koşullarında da üstün yetenekli çocukların tanınmasında önemli etkileri bulunmaktadır (Borland, 2004).
1926 yılında Amerikan Psikolog Leta Hollingwart “Gifted Children: Their Nature and Nuture” kitabında üstün yeteneklilerin eğitim stratejilerinin nasıl olması gerektiğinden bahsederek alana farklı bir bakış açısı kazandırmıştır (Sağ, 2019).
Sputnik uzay aracının 1957’de uzaya fırlatılması üstün yetenekliler için yeni bir çığır açmış, Sovyetler Birliği’ nin Sputnik başarısı, Batı ülkelerinin dikkatinden kaçmamıştır. Bu başarının temeli ve nedenleri araştırılırken, Sovyetler Birliği eğitim modelinde; çok küçük yaşlardan itibaren üstün yetenekli çocukların yeteneği ve kapasitesi doğrultusunda potansiyellerini daha iyi açığa çıkaracak şekilde eğitildiği ve üstün
yeteneklilere özel programların geliştirildiği görülmüştür (Parıldar, 2021). Buna karşılık, 1958 yılında ABD, Ulusal Savunma Eğitim Yasası’nı (NDEA) çıkarmış, üstün yetenekli çocukların tespiti ve eğitimi için okullara ve öğrencilere mali yardımlar sağlamış, üstün yetenekliler için özel programlar ve materyaller geliştirilmiştir (Derthick,1960).
Renzulli (1978), motivasyon, ortalama üstü yetenek ve yaratıcılık kavramlarının üstün yeteneklilik için önemini belirten “Üç Halka” kuramını geliştirmiştir (Karabey ve Yürümezoğlu, 2015).
Howard Gardner 1983 yılında yayınladığı “Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligences (Akıl Çerçeveleri: Çoklu Zekâ Teorisi) kitabında” insan zekasının ve potansiyel yeteneklerinin sadece tek boyutlu olarak ölçülemeyeceğini savunmuştur. İnsan zekasını, sözel zekâ, matematiksel, ritmik zekâ, görsel zekâ, kinestetik zekâ, kişilerarası zekâ ve içsel zekâ olarak 7 zekâ türünde değerlendirirken, 1999 yılında kaleme aldığı “Intelligence Reframed” adlı kitabında bu zekâ türlerine doğacı zekayı da ekleyerek çoklu zekâ teorisini güncellemiştir (Çuhadar, 2017).
Gagne (2020), “Ayrımsal Üstün Zekâ ve Üstün Yetenek” kuramı ile, üstün zekâ ve üstün yeteneğin birbirinden farklı kavramlar olduğunu belirterek, zekayı doğuştan gelen potansiyel yetenek, üstün yeteneği ise geliştirilmiş beceriler olarak tanımlamıştır. Bireyin üstün zekalı ya da üstün yetenekli sayılabilmesi için yetenek alanında üst %10’luk bölümde bulunması gerekmektedir (Gagne, 2020).
Kaynak: Kaynak: Bekler, S. (2024). Sanat ve üstün yetenek ilişkisi üzerine yapılan çalışmaların bibliyometrik analiz yöntemiyle incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Tunceli: Munzur Üniversitesi. Kültür ve Sanat Yönetimi Anabilim Dalı.